Aldatılma, simetri, kontrol, dini, cinsel, büyüsel ve temizlik gibi takıntılar kuşkusuz kişinin hayatını zorlaştırıyor. Peki takıntılı biriyle yaşayanlar bu durumdan nasıl etkileniyor?

ntvmsnbc
Güncelleme: 17:26 TSİ 06 Mayıs. 2010 Perşembe

İSTANBUL – Kişinin doğru ve mantıklı olmadığını bilmesine rağmen aklından atamadığı düşünceler takıntı, yani obsesyon olarak tanımlanıyor. Takıntı, kişinin kaldıramayacağı kadar yoğun bir acı yaşaması sonucu ortaya çıkabiliyor. Kişiyi üzecek, acı verecek ve mutsuz edecek durumlarla karşı karşıya gelmek takıntıyı tetikleyebiliyor.

Uzman Psikolog Alanur Özalp’a göre, bir düşüncenin ‘takıntı’ şeklinde tanımlanması için bazı şartların olması gerekiyor.

“Tekrarlayıcı ise, bazı açıklayıcı bilgiler almasına rağmen, aynı düşünce yeniden kişinin aklına geliyorsa, kişi bu düşüncenin mantıksız olduğunu biliyorsa, zamanla sayısı artıyor, nesnesi değişiyor ve çoğalıyorsa bu takıntıdır. Örneğin, otobüse binemeyen bir kişi, bir süre sonra taksiye de binemez, bir süre daha geçtikten sonra ise hiçbir taşıtı kullanamaz hale gelebilir.”

Cinsel takıntıların insanları çok rahatsız eden ve korkutan takıntıların başında geldiğini belirten Özalp, toplumda en çok görülen takıntıları şöyle sıralıyor:

ALDATILMA TAKINTISI SIK GÖRÜLÜYOR
“Türk toplumunda özellikle son yıllarda dini takıntıların daha ön plana çıktığını ve sayı olarak arttığını görüyoruz. ‘Hastalık veya kötü bir şey olacak’ korkularını içeren takıntılar, ‘ocağı kapattım mı, ütüyü fişten çektim mi, kapıyı kilitledim mi?’ gibi kontrol takıntıları ile temizlik takıntısı de en fazla görülenlerdir. Örneğin, ‘ocağı kapattım mı’ takıntısı bir süre sonra, ‘kapıyı kapattım mı, pencereleri kapattım mı, muslukları kapattım mı, evdeki evcil hayvanları dışarı çıkardım mı, arabayı kilitledim mi, alarmı kurdum mu, ehliyetimi yanıma aldım mı, televizyonu açık unuttum mu, kombiyi kapattım mı?’ gibi daha fazla çeşitlendirilebilecek takıntılara dönüşebilir.”

Takıntılar kişinin hem özel hem de sosyal hayatını önemli derecede zorlaştırıyor. Takıntılı kişinin yaşadığı sorun ve zorluklar, çevredekilerin hayatını da ciddi şekilde etkiliyor. Bu durumun bireyi mutsuz ederek, yaşamına sınırlar koyduğunu söyleyen Alanur Özalp, takıntıların neden olduğu tabloyu şöyle anlatıyor.

KİŞİ, TAKINTISINDAN BAŞKA BİR ŞEY DÜŞÜNEMEZ
“Takıntılar, zaten kişinin kendisini kötü hissetmesine sebep olur. Kişi, sürekli takıntısını düşünmekten başka şey düşünemez olur. Doğal olarak, yapması gereken işleri yapamaz. Örneğin, beden temizliği, yemek yemek, hatta su içmek gibi… Takıntılar, bireyin nefes almasını bile engeller, böyle vakalar olduğunu biliyoruz. Bu sıkıntıyı yaşayan kişiler, hastalığı değerlendirirken, ‘yaşarken ölmek’ tabirini, bazen de ‘kendi kendini hapse atmak’ tabirini kullanırlar. Bunların hepsi doğrudur. Kişi yaşamdan tat almaz. Kendini çok fazla hırpalar, yorar. Sayı ile yaptığı kompülsiyonlar o kadar fazlalaşır ki artık doğal yaşam sürecini sürdüremeyecek hale gelebilir.

OBSESYONLAR SABUN KÖPÜĞÜ GİBİDİR
Örneğin; kişi uçağa, gemiye, otobüse binemez. Zamanla evinden, hatta yatağından çıkamaz hale gelebilir. Bu rahatsızlıktaki en önemli kaygı, obsesyonların hızlı şekilde, sabun köpüğü tabirine uygun olarak artmasıdır. İkincisi ise obsesyonlar sürekli olarak obje değiştirerek kişiyi daha fazla sıkıntıya sokar. Bir başka önemli nokta ise obsesyondaki kişi, bu durumu mantıksız olarak kabul ettiğinden saklamak için büyük bir enerji ve dikkat sarfeder, kendisini daha fazla hırpalar, sıkıntıya sokar, mutsuz eder ve yaşamdan tat alamaz hale getirir.

ÇEVREDEKİLERİN HAYATINI DA ZİNDAN EDER
Çevresindeki kişiler ise bazen takıntısı olan kişiden daha fazla sıkıntı yaşarlar. Onu memnun etmek, durdurmak, değiştirmek elde değildir. Bu durumun, tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu takıntılı bireye anlatmak çok zor, bazen de imkansızdır.

Örneğin, temizlik takıntılarında kişi temizliğin zaten iyi birşey olduğunu düşünür ve savunur. ‘Elimi 20-30 kere yıkamanın ne zararı olabilir?’ diye düşünür. Bir yandan da bu durumun hiç de uygun olmadığını bilir. Ama kendini bu eylemden alamaz. Dışardaki kişilere ve özellikle de yakın çevresine bunu açıklayamaz, açıklayamadığı için saklama ve gizleme yoluna gider ve çevresindeki insanları kızdırır, rahatsız eder, paniğe sokar ve onları da çaresiz bırakır.

Takıntılı birey, çevresindekilerden de kendisi gibi belli hareketleri yapmalarını ister, onları zorlar, hatta tehdit eder. Bu hareketleri yapmıyorlarsa onlardan uzaklaşır, onların hayatını da zindan eder. Böyle bir kişiyle yaşamak çok zordur. Bu kişinin çevresindekiler, kendilerine baskı kurmaması için her istediğini yaparlar. Onun istediği şeyler tamamıyla mantıksız olsa bile seslerini çıkarmazlar, bunu çaresiz ve çözümsüz bir durum olarak kabul ederler.”

KADINLARDA DAHA FAZLA GÖRÜLÜYOR
Takıntılar tek başına bir hastalık olarak tanımlanmıyor. Özalp, kadınlarda daha fazla görülen takıntının hastalık grubuna girmesi için gereken şartları ise şöyle açıklıyor:

“Hayatımızda pek çok takıntı var. Biz bunlara hastalık demiyoruz. Takıntıların hastalık haline gelebilmesi için bütün düşüncemizi kaplaması ve aynı zamanda kompülsiyonlarının da olması gerekiyor. Obsesyonların kadınlarda daha fazla görüldüğü istatistiklerle de sabittir. Özellikle temizlik takıntısı kadınlarda daha fazla görülür. Bu takıntının bazı meslek gruplarında da daha kolay gelişebildiğini biliyoruz. Örneğin, tıbbi laboratuvarlarda çalışan kişilerde mikrop ve hastalık takıntılarının daha kolay geliştiğini söyleyebiliriz.

HEM FİKİR HEM DE EYLEM VARSA, OBSESSİF KOMPÜLSİFDİR
Obsesyonlar kafamızdan atamadığımız saplantılı fikirlerdir. Mantıksız olduğunu bilmemize rağmen bu fikirler bizi sıkıntıya sokar ve zorlarlar. Bu fikirlere, ‘zorlantı fikir’ de denir. Kişi bu fikirleri uygulamaya soktuğu andan itibaren kompülsiyon kısmı başlar. Yani kişi ellerinin kirli olduğunu düşünür, defalarca yıkar ama hala temiz olmadığını düşünür. Önce 3 defa, sonra 33 defa, sonra 333 defa yıkar. Bu yıkamayı tamamladığı andan itibaren bile hala ellerinin kirli olduğunu düşünmektedir.”

ÇOCUĞUNUZUN DAVRANIŞLARINA DİKKAT EDİN
Takıntılardan tamamen kurtulmanın mümkün olduğunu belirten Özalp, birçok sorunda olduğu gibi takıntılarda da erken müdahelenin önemine değiniyor, takıntıların genetik geçişli olabileceğini belirterek küçük çocukların davranışlarına dikkat çekiyor.

“Çok küçük yaşlardaki çocuklarda da takıntılar görülebilir. Müdahele edilmezse bu takıntılar artarak ve nesnesi değişerek ileriki yıllarda devam eder. Böyle durumlarda, ‘Çocuk küçük, tedaviye ne gerek var’ diye düşünmemek, fark eder etmez psikolojik yardım almak gerekir. Bu alanda en son kullanılan teknik EMDR uygulamasıdır. Bu uygulama obsesyonlarda çok hızlı, kesin ve başarılı sonuçlar doğurabilmektedir. Tekniğin ucuz ve pratik olması, ayrıca hızlı sonuç vermesi takıntılı bireyler açısından çok önemlidir.

GEÇ KALINMAZSA TEDAVİ EDİLEBİLİR
Kişilerin psikolojik yardım almada gecikmemeleri gerekir. Çünkü uzun süre bir takıntı ile yaşayanların takıntılarından kurtulmaları gittikçe zorlaşır. Takıntılar anneden çocuğa veya babadan çocuğa geçebilir, obsesyon konusunda irsiyet faktörünün etkisi her zaman vurgulanmıştır. Yatkın kişilik özellikleri, obsesyonu kendisine doğru çeker.

Pek çok kişi obsesyon tedavisinin olmadığını düşünür. Hatta obsesif olan kişiler bile böyle düşünerek kendilerini rahatlatmaya çalışırlar. Bireyin yakın çevresindekilerin bu konuda dikkatli olması, ilk belirtileri hızla fark etmesi, zaman kaybetmeden psikolojik desteğin devreye sokulması tedavinin başarısı açısından çok önemlidir. İşin başında fark edilirse daha hızlı ve daha kolay tedavi edilebilir. Takıntıların tedavi edilebilir olduğunun unutulmaması gerekir. Özellikle çevredekilerin tedaviye ihtiyacı olan kişiye doğru yaklaşımları, bir psikologla görüşüp sorun hakkında bilgi almaları, tedaviye adım atmak yönünde büyük önem taşır.”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir